+90 212 970 13 63 [email protected]

1. Yabancı Kavramı

Bir devletin ülkesinde bulunup o devletin vatandaşlığı hakkı olmayan kimselere yabancı denmektedir. Yabancı kavramı, yabancı devlet vatandaşlarını, vatansızları, göçmenleri (muhacir), mültecileri, şartlı mültecileri, sığınmacıları, geçici koruma altındaki kimseleri, ikincil koruma statüsü sahiplerini ve söz konusu devlet dışında birden başka devlet vatandaşlığı olanları ve özel statüdeki yabancıları kapsayan bir kavramdır. Sayılan terimler günlük yaşamda birbirlerinin yerine kullanılsa da hukuki tanımları ve bu yabancılara uygulanan düzenlemeler farklılık göstermektedir.

2. Yabancı Kavramına İlişkin Düzenlemelerin Tarihçesi

III. Selim (1789-1807) zamanında Osmanlı Devleti’nde batılılaşma yönünde reformlar yapılmaya başlanmıştır. II. Mahmut (1808-1839) reformlara devam etmiş ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) 1839’da Tanzimat Fermanını ilan etmiştir. İdari, mali, iktisadi ve sosyal reform projesinde ciddi adımlar atılmaya başlanmıştır. Savaşlarla uğraşan ve mali yönden çok sıkıntı yaşayan Osmanlı Devleti 1855 yılına kadar hiç dış borç almamıştır. 1856’da yapılan Paris Barış Anlaşması’nda yabancılara tapu verilmesi sözünü yerine getirmediğinden, İngiltere, Osmanlı Devleti’ne borç vermeyi reddetmiştir.

Osmanlı Devleti’nde ümmetçilik esası üzerine kurulu bir düzen vardır ve tebaa ikiye ayrılmıştır: Müslimler ve gayrimüslimler. Bu düzen içerisinde tebaalara uygulanan hukuk düzenlemeleri de farklılık göstermiştir. Gayrimüslimlerin adli imtiyazları olmuştur. 1856’da Islahat Fermanı ile yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimi konusundaki yasaklayıcı yaklaşımdan önemli ölçüde vazgeçilmiştir. Islahat Fermanında müslim ve gayrimüslim tebaa arasında eşitliği sağlayan ve bazı kişi haklarını teminat altına alan hükümler yanında, yabancılara taşınmaz mal edinilmesi konusunda vaat niteliği taşıyan bir ibareye yer verilmiştir.

1868de kabul edilen Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun (“Safer Kanunu”) ile Türk hukukunda yabancıların taşınmaz mal edinimi konusundaki ilk yasal düzenleme yapılmıştır. Bununla, ümmet esasından vatandaşlık esasına geçildiği söylenebilmektedir.  

1923’te Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğunda Osmanlı dönemi mevzuatı hala yürürlüktedir. 1924 anayasası ile birçok kanun çıkmıştır. Bunlardan biri de 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’dur. Çıkarılan diğer kanunlardan 442 sayılı Köy Kanunu ile de yabancılara taşınmaz satışı yasaklanmıştır. Bu aşamadan sonra yabancılara ilişkin düzenlemelere, farklı kanunlarda, uluslararası anlaşmalarda yer verilmiştir. Derli toplu ilk kanun 04.04.2013’te yayınlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur.

3. Vatansız

Hiçbir devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan kimselere denir. Çoğunlukla savaş zamanlarında politik görüşleri nedeniyle veya ülkelerine ihanet etmeleri nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur. Örneğin, Suriye’deki savaşta, Suriye vatandaşlığından çıkarılan kimsenin Türkiye’ye gelmesi halinde bu kimsenin durumu hukuken vatansız olarak nitelenmektedir.

1924 yılında çıkarılan 430 sayılı Kanun ile hilafet kaldırılmış ve Osmanlı hanedanının ülke dışına çıkarılmasına, Osmanlı Hanedanlığı üyelerinin Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verilmiş ve vatan haini ilan edilmiştir. Osmanlı hanedan üyeleri İngiltere, Fransa gibi başka ülke vatandaşlığı alıncaya kadar vatansız kalmışlardır.

4. Mülteci

Mülteci kavramı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında hukuki zeminde 1951 yılında Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nda tanımlanmıştır. Konvansiyon’ un amacı, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler ve Mussolini zulmünden kaçanların korunmasıdır.

(i) 1 Ocak 1951 yılından önce (ii) Avrupa’da cereyan eden olaylar nedeniyle, dilinden, dininden, ırkından, renginden ve siyasi düşüncelerinden veya belirli zümreye ait olması sebebiyle zulüm ve işkence görme tehdidi altında yabancı ülkeye giden ve bu ülkenin vatandaşlığını henüz kazanamayan ve ülkesinin diplomatik korumasına sığınamayan kişidir. Mülteci tanımı için yer ve zaman bakımından iki koşul bulunmaktadır.

1960’ta Türkiye’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği kurulmuştur. 1961’de Türkiye, Konvansiyonu iki sınırlamayı uygulamak üzere onaylamıştır. 146 ülke taraf olduğu 1961’de Mültecilerin Statüsüne Dair Ek Protokol’ü Türkiye 1968 onaylamıştır. Ek Protokol ile mevcut uygulama yalnızca coğrafi sınırlamanın devam etmesi yönündedir, zaman sınırlaması kaldırılmıştır. Avrupa’da zulüm görerek gelenler, mülteci statüsündedir.

5. Göçmen (Muhacir)

Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelenlere denir (5543 sayılı İskan Kanunu 3).

1989 yılında Bulgaristan’da Türklere uygulanan zulümden kaçan 360.000’den fazla sayıda Türk kökenliler, toplu halde göç etmek zorunda kalmıştır. Bu kimselerin o zamanki hukuki statüsü toplu göçmendir. Türk soyundan, Türk kültürüne bağlı ve Türkiye’ye yerleşmek amacıyla gelen, devletten iskan yardımı almayan göçmenlere serbest göçmen; devletten iskan yardımı alanlara ise iskanlı göçmen denmektedir.

Uygulamada sıklıkla karıştırılan kavramlara örnekleriyle yer verilmiş olup siz okuyucularda farkındalık oluşturmak hedeflenmektedir. Suriye’den gelenler de dahil olmak üzere yabancıların statüsü ve Türkiye’de yaşama şartları ile diğer yabancı kavramına dahil terimlerin açıklamasına bir sonraki yazıda devam edilecektir.

Av. Yeliz Özçetin